Seksenli yılların başından itibaren insanlığı etkisi altına alan pop kültürünün yerinde kalmaya niyeti yok. Evrimleşerek, kendi hegemonyasını genişleterek, hem iktisadi hem sosyal bir güç olarak insanlık kültürünü, geleceğini tehdit ediyor. İki bloklu dünya düzenin yerini alan yeni yapının adı küresel dünya olsa da hem sermaye hem otorite anlamında çok başlılık sürüyor. Görünürdeki tek kutuplu düzende, dünya kaynakları bilindik ülkeler arasında nitelikli olarak bölüşülüyor. Bu bölüşüm zaman zaman it dalaşına dönüştüğünde; geri bıraktırılmış, yerel savaşlara, bölünmelere itilmiş halkların üzerindeki yük ve baskı da her anlamda artırılıyor.
1980 darbesi ile hemen tüm demokratik hakları elinden alınmış olan ülkemiz insanı üzerindeki baskılar ise dönem dönem dozajı artırılarak sürmektedir. Bu sürecin uzamasında, tarihsel bakış açısı körelmiş aydın tavrının da katkısı vardır. Dalkavukluğa verilen pirimden vazgeçemeyen bir tavır ile birlikte, halkını küçümseyen seçkinci yaklaşımın tahribatı çok büyüktür. 80’li yıllarda özgürlüğü yeni keşfeden ve birey olma derdiyle yanıp tutuşan küçük burjuva yaşam tarzıyla birlikte yeni bir çatışma alanı doğmuştur. Bu çatışma alanında bir süre kendilerine ‘entel’ denilen kesim en çok kaybeden olacaktır. Özgür aşk ve barış söylemleri ise gerçekte uğruna hiç bir çaba harcanmadan kazanılacak haklar değildir. Bu yavan, uçarı taleplere dikta rejimi tebessüm etmiş hatta destek vermiştir. Siyasal zaferini kesinleştirdiğini düşünen yeni sistemin hedefinde yaşam tarzı ve kültürler vardır. Sistemin attığı zokayı yutan küçük burjuva aydınları, ilk önce gerçekliğe saldırmış ve halkçı değerleri yaklaşımları hatta modernizmi bile feodal, geri, dekadan bir anlayış olarak niteleyip yarım yamalak tanımladığı Postmodernizm limanına demir atmıştır. Oysa ki Postmodernizm başka ve uzak ülkelerden 2. paylaşım savaşlarından sonra hızla geçip giden bir trendir…
Peki ama tüm yaşamsal olguların temelini, üretim araçlarının özel mülkiyeti ile açıklayan sınıfsal yaklaşım ne alemdedir? Bu sorunun yanıtını vermek konudan epeyce uzaklaşmak anlamı taşıyacaktır ama anlaşılan o ki darbe öncesi mitoz bölünmeler bir süre daha devam edecektir. Bu cephenin de yoksul halkın gerçek gündemini yakaladığı söylenemeyecektir. Yer yer yeni dünya düzeni bataklığının sulayıp büyüttüğü aydınsız toplum modeline yakınlaşıp uzaklaşacaktır. Özetle, İdealizm cephesinin sorunsalı olması gereken felsefi bir yaklaşım bu cenahın da gündemine oturmuştur…
Sovyetler Birliği’nin beklenmedik(!) dağılışı ile birlikte iki kutuplu dünya tek kutuplu dünyaya dönüşmüştür, parlayan yıldızı sönen sosyalizm nedeniyle yaşanan entelektüel çöküşler ve travmalar nedeniyle varoluşçuluk ilgi odağı olurken, temsilcileri olan sanat ve düşün insanları ise çağımızın gerçek bireyi tanımlamalarından epeyce nasipleneceklerdir. Büyük bir acımasızlıkla bırakınız toplumcu gerçekçi şair ve yazarları, realizmin kulesi diyebileceğimiz tarihin en büyük yazar ve şairleri de tabansız, bilgiden yoksun eleştirinin kurbanı olmuştur. İçindeki hüznü bile doğu kültürüne borçlu olan müzik unsurları liste başlarında ve geniş halk kitlelerinin vazgeçilmesi olmuş, anlaşılmaz, bohem, yaşamsal hiç bir gerçekliğe ve estetik dolguya sahip olmayan sinema filmleri baş tacı edilmiştir. Tüm bu sürecin sanat ve edebiyat cephesine yaşattığı kabus olan popülarite ise kimileri için sadece niteliksiz olma anlamı taşıyacaktır. Çok okunan şiir ne yazık ki bu kategoriye girecektir, çok satılan kitaplar da var olan okuyucu profiline uygunluğundan ötürü aynı damgayı yiyecektir…
İçinde bulunduğumuz süreç sosyal medyanın, beğen-beğenme-paylaş-okuma dörtlüsüyle örtüşen sert bir yozlaşma sürecidir. Bu süreç belki de kültür ve dil açısından çok çetin bir dönemin başlangıcını ifade edecektir. Eskiden çok okunan şiirlere duyduğumuz antipati şimdilerde yerini çok bakılan şiirlere bırakmıştır. Bak, beğen ama okuma…
Eski çok okunan şiirleri bile arıyoruz…
Son söz, ozanın dediği gibi olsun:
‘Bu da gelir bu da geçer …’
Şahbender Korkmaz
- NEYİ YAZMALI, NİYE YAZMALI, NASIL YAZMALI? - 15 Mart 2023
- Haydar Ünal: Gelseydin O Gün - 12 Şubat 2023
- Aydoğan Yavaşlı’dan Kısa Hikayeler: “Aşktan Öte Bize Yakın” - 22 Ekim 2022